Alo İstanbul sözleşmesi mi ?

Sanırım Amerika Birleşik Devletleri'nin yeni başkanı Joe Biden bizi bir süre daha aramayacak. 
 Türkiye'nin gündemini takip edebilmek çok zor çünkü daha "Avrupa birliği ile yürümek istiyoruz, hedefimiz orası", "ABD ile stratejik ortaklık en büyük hedefimiz" gibi açıklamalar çok yakın bir zamanda yapıldı. Hukuk reformları, ekonomi reformları, kabinedeki birçok değişiklik, dış politikada ABD eksenli siyaset çabaları tüm bunlar bu sabah siyah bir çöp poşetine konulup boş tarlaya fırlatıldı. Bu paketleri açıklamak, Avrupa ile ilişkilerin sözde düzeltilmeye çalışılması vs. tüm bunların oyalama olduğunu düşünüyorum. Elle tutulur olmayan sadece söylemsel açıklamalar bunu gösteriyor en azından ben öyle anlıyorum. Çünkü belli ki bu ikili iktidar ne Amerika ile ilişkilerini düzeltmek istiyor ne de Avrupa'nın gelişmişliğine uzanmak istiyor. En büyük hedefleri iktidarı muhafaza edebilme ve ideolojik hayallerini yürürlüğe sokma. Hepimiz bu hayallerin neler olduğunu biliyoruz, tüm bunları yapabilmek için dış politikada çok radikal hamleler yapmaları gerek ama buna ufaktan kalkıştıkları anda, Avrupa Birliği'nden bir yaptırım tehdidi, Amerika'dan gelen rahatsızlık tüm bunlar aslında emellerinin gerçekleşmesine engel oluyor. İşte tam burada dış politikadaki unsurları oyalama hamlesi en makul strateji. Çünkü ikili iktidarın ne rasyonel dış politika yapmaya niyeti ne de kabiliyeti var. Tüm bu politikaları bir oyalama süreci içerisinde yavaş yavaş, özellikle yıllardır yaptığını görüyorum(z). İşte bunları özellikle hızlı bir şekilde gerçekleştirmeyi umuyorlar. Ancak iç politikayı da  dilediğimiz gibi şekillendiremiyoruz. ABD başkanı Joe Biden, hala Cumhurbaşkanı'nı telefonla aramadı ama biz onu başkanlığını tebrik ettik. Bu çok kritik bir husus aslında. Amerika, her ne kadar 21.yy'ın sorgulanan bir süper gücü olsa da hala Dünya siyasetinin en önemli aktörü fakat NATO'nun en önemli üyelerinden biri olan Türkiye ile hala muhatap olmamış olması endişe verici. Ya uzunca bir süre daha aramayacak ya da aradığında epey azar işitmiş olacağız. Umarım ikisi de olmaz ama iktidar başka bir seçenek bırakmıyor gibi. (Anti-demokratik söylem ve eylemler) Ve evet dış politika aklınıza estiği gibi yapılamaz bunu da eklemiş olayım.   Şimdi yabancı basından Türkiye'nin İstanbul sözleşmesinden hukuksuzca çekilmesinin kritik bazı yansımalarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Şunu belirtmeliyim Türkiye, Avrupa Konseyi'ne üye bir devlet bunun için Avrupa birliğine üye olmaya gerek yoktur. Ve Türkiye halen daha Avrupa Birliği'ne aday ve değerlendirme aşamasında bir ülkedir. 
 "Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Pejcinovic Buric, "Türkiye'nin, Avrupa Konseyi'nin kadına yönelik şiddetle ilgili İstanbul Sözleşmesi'nden çekildiğini açıklaması, Türkiye’de, Avrupa ve ötesinde kadınların korunmasını tehlikeye atan büyük bir gerilemedir." dedi. 

 "Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor, Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekildiği haberi ile uyanmanın 'dehşete düşürdüğünü" yazdı.

 "Amor, "Bu, görevdeki Türk hükümetinin gerçek yüzü; hukukun üstünlüğünü tamamen göz ardı etmek ve insan haklarından geri gidiş. Umarım Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve AB Konseyi Başkanı Charles Michel başka bir alaydan önce bunu görebilir"

Aslında son cümle benim için çok daha önemli. Çünkü İstanbul sözleşmesinden hukuksuzca geri çekilmek, ideolojik bir sonuç veya sebep olabilir. Aslında daha demokratik bir ülke olsaydık, hukukun üstünlüğünü tanısak, Anayasa Mahkemesi'ni kişisel çıkarlara göre şekillendirmiyor olsak, bunları yapmayan bir yönetime sahip olsaydık,  çekiliyor olmamıza tepki göstericiliğini sanmıyorum. Ki demokrasi konusunda şaibeli bir ülke olmasaydık da bu anlaşmadan neden çekilirdik, onun fazla bir cevabı yok. En fazla  istisnai sebeplerden ötürü yürürlüğe sokmaz ama imzalı bekletirdik diye düşünüyorum. Yani bu hamle bir sonun başlangıcı olabilir. Sözleşme yalnızca kadına şiddet değil, siyasal-sosyolojik gibi daha derin bir anlam ifade ediyor. Basit bir hukuksal metinden çok daha fazlası en azından bizim için. 



Ek bilgi
"Türkiye 2020 Demokrasi Endeksi'nde altı sıra yükseldi. Türkiye'nin "seçim süreci ve çoğulculuk" başlığında iyileşme kat ettiğini kaydeden rapor, bu durumu ana muhalefetteki CHP'nin siyasi performansıyla açıkladı."

"İngiliz araştırma ve analiz şirketi Economist Intelligence Unit'in (EIU) hazırladığı 2020 Demokrasi Endeksi'nde Türkiye altı basamak yukarıya çıktı. 167 ülkenin değerlendirmeye alındığı endekste bir önceki yıl 110'uncu sırada olan Türkiye 104'üncü sıraya yükseldi."

"2020 Demokrasi Endeksi'nde ülkeler "tam demokrasi", "kusurlu demokrasi", "hibrit rejim" ve "otoriter rejim" olmak üzere dört kategoride sıralanıyor. Bu kavram, otoriter rejimden demokratik rejime geçişini tamamlamamış siyasi rejimler için kullanılıyor."


 Yönetimin nereye ulaşmak istediği veya ne yapmaya çalıştığına dair bazı kehanetlerde bulmak istemiyorum. Ama belli ki iktidar kendi ideolojik emellerini gerçekleştirmenin önünde artık fazla bir engel görmüyor. Yani Avrupa Birliği'nin açıklamaları daha da sertleşecek diye düşünüyorum, bunun yanında Biden etkisi var. (Evet iç siyaset stratejisine dair epey kehanetim var. Bunu yapan insanlardan bir farkım olsun istiyorum. Bunları görmek isterseniz televizyon kanallarından herhangi birini açmanız yeterli olur.)
 Avrupa Birliği, Türkiye'nin anti-demokratik hareketlerinin sonucunda bir yaptırım kararı alabileceklerini söylemişti. Ama bunu Amerika Birleşik Devletleri'nin yeni başkanının seçilmeden yapılmasını çok uygun görmediler. Onun için bu konuların konuşulacağı toplantı Mart ayına ertelenmişti. Fakat tekrar pandemi sebebiyle yanılmıyorsam Kasım ayına ertelediler toplantıyı. Bunu öne çekebilirler mi evet yapabilirler. Türkiye biraz daha böyle aykırı davranmaya devam ederse neden olmasın. Fakat Türkiye'nin radikal ve meydan okuyucu bir dış politika izleyeceğini düşünmüyorum. Zira enerjilerini tasarruf yapmaları gerekiyor. Yani en azından şimdilik çünkü her şeyin çok değişken, bugünün yarını tutmadığı bir ülkede yaşıyoruz. Boş bir kağıdın altına imza atarak birçok şey yapılabiliyor artık. Bu yüzden bu söylediklerimin tamamını ters köşe yapacak hamleler de gelebilir. O yüzden çok şaşırmamak gerekiyor. İdeolojik (geleneksel ve radikal) hedeflerin gerçekleşebilmesi için hangi yol müsaitse bir şekilde o yolu bulup oraya sapacaklar. Hem iç dış politikada oldukça dar bir alana sıkışıldı ve burada hareket edilmeye çalışılıyor.  Çıkarlar çok değişken olduğu için bunlar hakkında üretilebilecek ve yürütülebilecek politikalarda oldukça değişken ve sınırlı oluyor, destekçileri açısından pek bir şey ifade etmez. Durum böyleyken politikalar günübirlik üretiliyor ve takip edip değerlendirebilmemiz çok zor oluyor.
 Neler olur onu önümüzdeki günlerde göreceğiz hatta belki önümüzdeki saatlerde. Eğer bu konu ekseninde yada konuyla alakalı yabancı kurum veya otoritelerden (baskı anlamında değil işin muhatabı-erbabı anlamında) bir açıklama gelirse kendi nazarımda derleyip toparlayıp yorumlayıp sizlerle paylaşabilirim bu da internet Blogger'larının sanırım en önemli artısı yazıları güncelleyebilmek.

Haber kaynağı: Euronews Türkçe
Ek bilgi. Dw Türkçe

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sevr rezilliği ve Montrö (Türk Boğazları)

Özgür Bey yumuşama nasıl gidiyor ?

Ortadoğu'nun Yeni Kara Deliği