Kemalizm ve kutuplaşma
Türkiye’de kutuplaşma veya kamplaşma her zaman
kötü ortam yaratmıştır ve yaratmaya devam da edecektir. İdeolojik kamplaşma siyasal
partilerin özellikle iktidar partisinin işine yarar zira böyle
bir ülke yönetimi daha kolaydır. Halk kitleler halinde belirgindir. Kim neci
kim nerede kim kimin tarafında bellidir. Böyle bir ortam korkunç tehlikelidir,
halk kendi arasında birbirini suçlar ve muhalefet partilerini ağır iftiralar
altında bırakarak nefret ortamı yaratırlar. Zira dış dinamikler de böyle
ortamlara bayılırlar, siyaset bilimi bunu böyle açıklar. Bu sebeplerden
toplumun radikal bir ideolojiye sahip olması tehlikeli olabilmektedir.
Birileri bu kamplaşma ortamını manipüle eder kendi çıkarlarına kullanırlar.
Düşündüğü fikrin nereye varacağını bilmeyen ve kendi gibi olmayan herkesin
düşman olduğunu savunan toplum bölünmeye başlayacaktır.
Türkiye
devleti tüm değer ve bütünleriyle Kemalizm fikri üzerine kurulmuştur.
Nedir
bu Kemalizm; aslına bakarsanız anlaşılması güç, karmaşık, zor bir fikir falan
değil. Gayet basit ve net. Bu ülkenin kuruluş değerleri neyse Kemalizm
odur. Kafalarımızda nasıl bir Kemalizm var onu bilemem ama bildiğim şey kulaktan
dolma ve yanlış olduğudur. Yani bu ülkenin
değerlerinin arasında Batı yandaşı olmak, Doğu düşmanı olmak, ne bileyim dini
yok etmek, şapka takmayanları asmak gibi akıl durgunluğuna sebebiyet verecek
şeyler yok. Laik, Demokratik bir hukuk devleti olmak var, tüm gaye bunun için.
Tüm bunların yanında çağdaş medeniyetler yani dünyadaki geri kalmış ülkelerle
aynı fikir ve davranışları sergilememe, onların ekseninden uzak durma, ileriye
gitme arzusu vardır. Muasır medeniyetler de ülkelerin kendisi değil
kurdukları sosyal ve hukuk devletidir. İnsan odaklı ve yobazlıktan uzak olan
her ülke ileriye gider. Türkiye’nin de seçim yapması gerekir.
Bugün de dünyada gelişmiş var sayılabilecek ülkelerin birçoğu batılı devletlerden oluşmakta. İnsan hakları, demokrasi, devlet yönetim biçimleri, hayvan hakları ve ifade özgürlüğü, bilim, sanat tüm bunlar en fazla en yaygın biçimde batılı devletler tarafından yapılmakta. Mesela bugün koronavirüsü aşısının pazar payının büyük çoğunluğu batılı devletlerde. Doğu sizin için İslam ile özdeşleşmişse yanılıyor olabilirsiniz. Zira İslamiyet doğuya değil tüm dünyaya inmiştir. Doğu kutsal değildir. Orta doğu, dünyanın en geri kalmış toplum ve medeniyetlerine ev sahipliği yapmaktadır. Durum böyleyken daha fazla ne söylenebilir bilmiyorum. Özetle Kemalizm denilen şey bir uzaylı teknolojisi değildir. Tepen inmiştir ve öyle olması gerekmektedir. Hiçbir aydın ve aydınlanmacı hareket yavaş yavaş ve tabandan gelmez, tepeden iner bu doğaldır. İnsanlar ışıktan korkarlar ama aynı zamanda ona ihtiyaçları da vardır. Işığı görene kadar çoğu ona ihtiyacı olduğunu bile bilmez. Bu sırada karanlıkta kalmakta ve karanlığa sevdalı insanlarda vardır. Işık onların düşmanıdır işte tam da bu ışık Kemalizmdir.
Egemen
laik demokratik ulusal devlet
1) Öncelikli
olarak monarşik ve demokratik olmayan yani bireyin herhangi bir hakkı ve
özgürlüğü olmadığı bir toplumu, bireyin hak ve özgürlüklerinin olduğu topluma
çevirmiştir Kemalizm. Aynı zamanda devletin özgürlüğünü de sınırlandırır. Bu da
anayasa ile gerçekleşir ve dayanak kazanır. Tüm bunlar ise Atatürk'e göre
demokrasiye dayalı Cumhuriyet yönetimi ile gerçekleşebilir.
2) Sosyal
dayanışmaya dayalı toplum ilkesi, daha sonra bu ilke sosyal devlet ilkesini
doğuracaktır. Bu dayanışmanın ilk örnekleri milli mücadele için tekalifi
milliye emirleri olabilir. Buradan yola çıkarak daha fazla kazanan servet
sahipleri daha çok vergi veren kişiler, geliri düşük ve ihtiyaç sahiplerine
yardım ulaştırmaları olacaktır. Okul yapımı, hastalar, ihtiyarlar ve çiftçiler
için destek, yardım kuruluşlarını destekleme gibi faaliyetler ile toplum
dayanışması sağlamaktır.
3) Laiklik
ve ulusalcılık ise Kemalizm mihenk taşıdır. Ulusalcılık faşist bir çizgiden
değil emperyalizme ve bölücülüğe karşı bir üniter devlet kurmak fikrinden ileri
gelir. Bir imparatorluk mirası içinden faşizm çıkartmak komedidir.
4) En
önemlisi ise demokrasidir. Siyasal güç tek bir parti, tek kişi veya eski
uygarlıklardaki gibi Tanrı buyruğu ile başa gelenlerde değildir. İktidarın
kaynağı toplumdur. O yüzden egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Ama
milletin biraz bilgili ve bilinçli olmasın da yarar var. Zira demokrasi
bir bilinç gerektirir, bu bilincin oluşmadığı yerlerde demokrasi aksak veya
hatalı işleyebilir. Demokrasi genel ve eşit oy ilkesini de beraberinde getirir.
Bu temsili demokrasinin örneğidir. Ulus tarafından seçilen, ULUS İÇİN
YÖNETMELİDİR. Cumhuriyet yönetimi gereklidir.
Belirli
bir süre için Cumhurbaşkanı seçilir, bunu meclisin görevidir, daha sonra
Cumhurbaşkanı bir başbakan seçer. Bakanlar kurulunu ise başbakan seçmektedir.
Bu anlattığım 2018 yılında parlamenter sisteme veda etmeden önceki yönetim
biçimimizdi. Yani parlamenter sistem ve cumhuriyet ilkesi beraber
çalışmaktaydı. Bugün farklı bir sistem var ama yönetim biçimimiz hala
Cumhuriyettir. Monarşi, dikta rejim veya diğer hesap sorulamaz yönetim
biçimleri Cumhuriyet fikrine zıttır. Ama unutmayın cumhuriyet demokrasi
ile çalışmalıdır zira Kuzey Kore Halk Cumhuriyeti‘de, cumhuriyetle
yönetilir ama bu sadece laftadır. Cumhuriyet ile egemenliğin ulusa ait olduğu
kesinleşir. İktidarın saltanat sürmek için değil geçici olarak hizmet
etmek için olduğu anlaşılır... Millet adına hizmet etmeyenler gerektiğinde
millete hesap vermekten kaçamazlar. Yönetimin sefası sürülüyor ise
cefası da çekilmek zorundadır.
Siyasal
partilerin kurulması ise gayet tabi doğaldır ve olmalıdır. Çok partili yönetim
eleştiriye açık olmalıdır. Ama kurulan partiler laik cumhuriyet ilkelerine
uymak ZORUNDADIR. Çünkü bu devleti oluşturan bir anayasadır. Toplumu diğerine
karşı ötekileştirmek fayda değil zarar verecektir. Her bir partinin amacı
iktidara gelmektir.
Güç sahibi parti ya da yönetim kendini
meşru ve devamlı kılmak için bazı düşman ve tehditler yaratabilir. Olmayan
düşmanlara karşı savaşır bazen de zafer kazandıklarını iddia ederler.
Böylelikle kitleler tarafından desteklenirler. Toplum korku dolduğu için bu
düşmana karşı güce destek vermek ZORUNDA kalır. Bu iğrenç bir yöntemdir. Bu
düşmanlara karşı zafer asla kazanılmaz eğer kazanılırsa hemen bir
yeni tehdit ve düşman yaratılır, ona karşı bitmek bilmeyen bir savaş
başlar.
Mesela
bir ülkenin lideri "Ben anayasaya saygı duymuyorum beni
bağlamaz" derse bu devleti oluşturan bilince saygı duymuyorum
demiş olur. "Gelin sıfırdan anayasa yapalım" derse
yeniden bir devlet kuralım demiş olur. Kemalizm özelinde yukarıda bahsettiğim
ilkelerin büyük çoğunluğuna herkes hem fikir. Fakat yöneticiler laiklik ve
demokrasinin getirdiklerinden rahatsız olabilirler.
Bizim
aklımızla alay eden ve demokrasimize zarar verenlere karşı
uyanık olmalıyız. Hoşumuza gidiyor diye düşmanca
fikirleri benimsemek kimseyi bir yere götürmez. Bizi defalarca kez refaha
kavuşacağız diye kandırdılar eğer hâlâ kanıyorsak bir yerde sorun var demektir.
Unutmayın
ki kulağa hoş gelen şeyler genelde sahte ve asılsızdır. Gerçeklerin kulağa hoş
gelmeme gibi bir huyu vardır.
Yorumlar
Yorum Gönder