Türkiye topyekün işgal altındadır

Ben sizden iban istemiyorum, korkmayın !

 


Hepinizin de bildiğin üzere çok kısa bir zaman önce Türkiye'nin dört bir yanında başlayan orman yangınları başladı bu da bize gösterdi ki Türkiye artık yönetilemiyor, üstüne üstlük halkla alenen dalga geçiliyor. Bakkal Mustafa amca bile hükümetteki herhangi bir makamdan daha iyi çıkartabilir. 


Hepiniz sosyal medyada ve internetteki haberleri okuyorsunuz, olanlar karşısında akıl sağlığımı kaybetmek üzereyim. Türkiye'nin 9 yangın söndürme uçağı hala hangarlarda bakımsız bir şekilde yatıyor. Teknofest’de ve 2018 de ve 2016 İsrail yardımı sırasında sapa sağlam olan ve vızır vızır uçan uçaklar şimdi kuzu kuzu yatıyor akıl alır gibi değil. Bundan daha akıl almaz olan şey ülkenin cumhurbaşkanının, orman bakanını pişkin pişkin, utanmadan Türkiye'nin yangın söndürme gidecek herhangi bir uçağı yoktur demeleri, uçaklara kuşlar yuva yapmış demeleri. Yani hangi sözle bu trajikomik tabloyu ifade edebilirim. Türk Hava Kurumu’nun kayyum heyeti başkanı ormanlar cayır cayır yanarken düğünlere gidip göbek atıyor sonra sorumluluk kabul etmiyor. Sorumluluğu komşu Ayşe teyze, kapıcı İsmail abi mi alacak. İşin komiği bu tip insanların halen görevde olması değil bu tip insanlar hiçbir iş beceremedikleri için merkezi otoriteye iş çıkartmadıkları için başkaldırmadıkları için piramidin en tepesindeki kişiyle sorun yaşamadıkları, her şeye kafa salladıkları için o görevdeler. Yani zaten istifa edebilme gibi bir tercihleri yok çünkü atanmışlar ancak görevden alınabilirler. Görevden alınsalar bile yine yerlerine hiçbir iş beceremeyen, hiçbir olumsuzluğa karşı durmayan tipteki insanlar atanacak. Bir orman yangını bile yine Türkiye'nin ne kadar otoriterleştiğini ve ne kadar büyük yaralar alıp ne kadar rezalet bir duruma düştüğünü bize yine göstermiş oldu. Bir orman yangınında bile otoriter devlet yapısı ne kadar çaresiz kaldı. Aslında demokrasinin sadece bir ülke yönetiminden ibaret olmadığını, tepeden tırnağa bir yönetim disiplini olduğunu bizlere bir kez daha hatırlattı. İsrail'den, Yunanistan’dan ve bu tipteki ülkelerin yardım çağrılarını elinin tersiyle itecek kadar ideolojik duygularla hareket eden bir siyasal yapı ülkeyi bugünkü cayır cayır yanan konumuna getirmiştir. (Zor bela yangının 6. gününde kabul edilen üç beş ülke yardımı da olmasa neler olurdu bilemiyorum) 

 Demokrasi kırbacıyla disipline edilmiş siyasal yapı emin olun orman yangınına çok daha tedbirli, planlı ve kör-duygusal yaklaşımlarla hareket etmeyen yapıda olurdu.  Otoriter yönetim biçimlerinin hemen hepsinde yukarıdaki saydığım kaideler mevcut olabilir. Ve hepinizin de haberlerde okuduğu üzere “orman yangınları söndürüldü, hava desteğimiz süper, yeterli, kimseden yardıma ihtiyacımız yok” gibi yalan yanlış söylemlerle gündemi manipüle etme amacı tüm otoriter rejimlerde görülür. Bunun yanında iktidara yakın kimseler, gazeteciler ve bakanlar hatta hükümetin lideri birbirinden ters bazen de çelişkili açıklamalar yapması, manipülasyonun pek alasıdır. Otoriter rejimler propagandayla yönetilir. Türkiye'de artık işler fiili olarak değil söylemler üzerinden yapılıyor fark etmiş olmanız gerekir. Milyon liralık yatırım sözleri, yardım geliyor sözleri, bol keseden atmak o kadar basit ki ama gündem soğuduğunda etrafınıza bir bakıyorsunuz ki verilen sözlerin dörtte biri anca yerine getirilmiş. Türkiye'de acilen demokrasi tesis edilmeli. Demokrasi halkın yönetimi demektir Türkiye çok hızlı bir şekilde otoriterleşen bir ülkedir ve hatta öyledir. Ve otoriter yönetim asla halka hizmet etmez o yüzden bugün insanlar elleriyle avuçlarıyla kepçelerle bidon bidon sularla yangınları kendileri söndürmeye çalıştılar. Demokrasi halka hizmettir ama otokrasi birilerine hizmettir, otokratik yönetimlerde halk yukarıdakileri doyurmak için çalışır. Onlarında doymak bilmez mideleri tüm kaynakları kurutur sonra biz bize kalırız. Türkiye’de yönetim sistemi tek bir kişiye bağlı o da cumhurbaşkanı (cb). Bir kişi hem ormanla, hem sağlık ihaleleriyle, hem turizmle, hem dış politikayla, hem eğitim reformuyla ilgilenemez. Bunu isterse bugünkü tablo olur. Tüm bunların yanında tüm yetki ve etkiyi kendi makamında toplayıp var olan hiçbir olay karşısında da sorumluluk kabul etmemek ironiktir. Bugün bir uçak ihalesini dahi yapabilmek için Cb'nin imzasına ihtiyacı var (Bakan kurum tarafından söylendi). Tüm atamaları, ihaleleri, görevden almaları, göreve getirmeleri tek bir makam yaparsa, herhangi bir kriz anında devlet tek bir kişinin ağzından çıkacak kelimelerle yönetiliyorsa burada ciddi bir siyasi kriz var demektir ama bu siyasi krizi 2017'de referanduma evet diyen insanlar çizmiştir. Ülkedeki tüm makam ve mevkiler tek bir kişinin dudakları arasındadır böyle bir durumda rasyonel ve hızlı karar alma yeteneği maalesef ki yoktur. Çok komik ama neredeyse uçaklarının havalanma emrini bile CB vermektedir böyle bir durumda eğer yetki verilmezse uçaklar yangınları söndürememektedir. Söylenenler benim yorumlarım değil ülkede var olan olaylardır. Haberleri okur ve biraz da siyaset bilimi bilgisine sahipseniz tüm tabloyu rahatça görebilirsiniz. Bakanların her konuşmasının ardından, Cumhurbaşkanımızın izniyle, Cumhurbaşkanımızın talimatıyla, lütuflarıyla demesi, Cb'nin cami açılışından market açılışına metro açılışından park açılışına kadar tüm icraatları kendi adına yapıyor olması ve açılışlarını da bizzat kendisinin yapıyor oluşu ülkedeki tüm yönetimin bir koltuğa bağlandığını gösterir. Söyleyin bana böyle bir durumda bir ülke nasıl yönetilebilir, orman yangınlarında dahi eli kolu bağlanan devlet size ne verebilir ne yararı dokunabilir. Evet devlet çok büyük o kadar büyük ki hareket edemez hale gelmiştir. Kimse sırtında yüzlerce kilo yükle yürüyemez. Böyle bir anda demokrasinin terbiyesi almanın ne kadar önemli olduğunu anlamış olmamamız gerekir. Umarım birilerine ders olmuştur. Aslına bakarsanız ne kadar da bir araya gelmesi mümkün olmayan şeylermiş gibi görünüyor...

 


 Bürokratların ve siyasilerin halkı bu kadar aşağılamalarına karşın artık vatandaşların da bana tepki göstermeleri gerekiyor ki aslında gösteriyorlar. Belki yaygın bir gösteriş değil çünkü insanlar korkuyorlar en ufak aksi olayda devlet yetkilileri insanları nasıl tehdit ettiklerini bugün yine gördük. Dedim ya otokrasi halka hizmet etmek değildir onlar bu kurdukları siyasal yapıda kendi işlerini yapıyorlar biz de kendi işimizi yaparak demokrasiyi yeniden tesis etmeliyiz. Böylece Twitter'dan Instagram'dan helikopter gönderin, su gönderin diye yalvar yakar bağırmamız gerekmez. Ülkede ne kadar iğrenç insanların olduğunu ve bunların devletin yönetim kademelerinde bulunduğunu tekrar gördük. Sadece 5-6 günde ülkenin ne kadar yönetilemez ne kadar savrulmuş ne kadar ele geçirilmiş olduğunu görmek beni korkuttu. Diyorlar ki erken seçim hayır efendim yarın seçim. Şu beş gündür içinde bulunduğumuz hal nasıl olur da 2022'ye 2023'e kadar devam edebilir. Her geçen gün Türkiye'nin ormanlarının yanında ülkenin vatandaşlarının refahı, akıl sağlığı, malları, canları ve sahip oldukları her şey yanıyor. İnanın bana şu genç yaşımda bunları söylemek beni çok utandırıyor. Ülkemin aciz, çaresiz ve bencil olduğunu söylemek beni çok utandırıyor. 

 Ülkedeki kadın cinayetlerinin bu kadar önünün alınamamasının kabaca iki nedeni olduğunu düşünüyorum. Birincisi ideolojik olarak düşünülen; kadının eve ait olması, anne, eş, kız, çocuk gibi sıfatlara sığdırılmak istenilmesi yani bir birey olarak kabul edilmemesi. İkinci olarak yukarıda bahsettiğim gibi adaletle ilgili tüm kodroların da liyakatsiz, beceriksiz ve sürekli kafa sallayan sorun çıkarmayan merkezi otorite ile uyumlu çalışabilen insanlardan oluşması. Ayrıca 15 Temmuzdan darbe girişiminden sonra ülkedeki birçok kadro gibi Adalet kadrosu da fetö tarafından kullanılmakta idi daha sonra bu insanlar tasfiye edildiler. Oluşan büyük boşluk Adalet sisteminde yığılmalara ve sıkışıklıklara neden oldu. Bu da yetmezmiş gibi fetö'den boşalan kadrolara yukarıdaki saydığım zihniyetteki insanlar dolduruldu. (Bunlar tabii ki de kendi şahsi çıkarımlarım doğru olmak zorunda değiller.) Tüm bunları bir arada ve işteş olarak çalışmasıyla biz bugün ki tabloyu yaşamaktayız. En basitinden bir örnek vermek gerekirse yeni atanan aile bakanının "aile içi şiddet tolere edilebilir" açıklaması korkunç bir örnektir. 

 Aklım ve zihnim şu genç yaşımda o kadar dolu ki özellikle pandemi ile beraber artık okuduğum bölümden zevk alamamaya başladım. Çünkü artık hükümetin herhangi bir dış politikası yok, diyelim ki kafa patlatacak üç beş konu buldum, ülkedeki siyasi olaylardan ki Türkiye'deki her olay politiktir bu yüzden tüm bu meseleleri aşıp akıl sağlığıyla okuduğum bölüm hakkında akademik olarak bir ilerleme kaydedemiyorum.  Ne de herhangi bir o bir hobi edinebiliyorum. Artık işin ekonomik boyutunu geçtim, var olan rezaletler o kadar çizmeyi aştı ki kelimeler kifayetsiz kalıyor. Ülkedeki her şey o kadar politize olmuş durumdaki yaptığım herhangi bir işten zevk al(a)mıyorum. Hangi haberi dillendireyim hangi birini söyleyeyim o kadar küstahça açıklamalar var ki bunları nasıl söyleyebiliyorlar? Nasıl kimse dur demiyor? Bunların içlerinde vicdanlarını satmamış tek bir insan bile mi yok? Hayret ediyorum. Biri de çıkıp "yeter ulan yeter" diyemiyor mu? Daha ne kadar yerin dibine batacağız, içinde bulunduğumuz durumdan artık daha ne kadar aşağı inebiliriz. BUNUN SONU NERESİ.         

 Artık bu işin sonuna gelmeye dibine vurmaya razıyım ki yukarı çıkmaya başlayalım, bu raddeye gelmiş durumdayım. Her neyse yazının sonlarına doğru epey bir sitem, öfke ve sinir krizi geçirmiş olabilirim eğer başınıza aradıysam kusura bakmayın. Olağanüstü bir dönemdeyiz, olağanüstü günler geçiriyoruz. Şunu da belirtmeliyim ormanlarımız ister terör örgütü ister iklim krizi yüzünden yanıyor olsun, bunun sebebi bulunmalı ve ona göre mücadele edilmelidir. Umarım bir an önce akıl sağlığımıza ve ülkemize kavuşuruz zira ikisi de işgal edilmiş durumda. 

EK

https://twitter.com/ATuncayOzkan/status/971825179683934208?s=20 

 https://youtu.be/zGTwJ1sCYoo

https://twitter.com/vaziyetcomtr/status/1422513384403181604?s=19

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sevr rezilliği ve Montrö (Türk Boğazları)

Özgür Bey yumuşama nasıl gidiyor ?

Ortadoğu'nun Yeni Kara Deliği