Laiklik ve diğer anayasal ilkeler
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası üzerinde bazı önemli noktalar
*Öncelikli olarak
anayasaya bağlı olarak tabii her birinin tartışılması çok uzun sürer o yüzden
kendime göre önemli olanları incelemek istiyorum ve Türkiye'de çok tartışılan
ilkelerinden konuşulması gerektiğini düşünüyorum, başlayalım.
Üniter Devlet
Türkiye'de çokça
tartışılan bir konu bu. Milli mücadelenin ilk yıllarında ya da Osmanlının son
zamanlarında Ermeni devleti kurulmak istenmekteydi. Yani Türkiye'nin kuruluş
yıllarında bir kürdistan hayali pek yoktu. Ama şimdilerde bir özerk yönetim
federal yönetim aman canım Amerika'da var aman canım Rusya böyle, dünyanın
gelişmiş ülkelerinde bu sistem varken bizde neden uygulanmıyor...Tüm bunlar
zırvalık. Anayasanın 3. Maddesi şöyle der; "Türkiye Devleti, ülkesi ve
milletiyle bölünmez bir bütündür." Yani bu temel ilke Türkiye'yi bölünme,
bölünmek ve parçalanmaktan korumaktadır. Maalesef ülkemiz o hayallerde
süslenen, herkese her millete ayrı bir özerk alan ya da federe devlet tanıma
potansiyeline sahip bir ülke değildir ve olmayacaktır.
Ayrıca bu maddelerden
yola çıkarak yapılan bir anayasal yorum şunu söylüyor, okurken gerçekten
şaşırdım; "Keza, Türkiye Devleti başka devletlerle birleşip eşit haklarla
bir federal devlet de kuramaz. Avrupa Birliği’nin gelişim seyr-i federal devlet
olma yolundadır. Türkiye'nin böyle bir federal devlete katılmasına anayasamızın
değiştirilemeyecek maddeleri arasında yer alan 3. Maddesi engel teşkil eder”. "Anayasamız
sadece yer bakımından federalizme değil, aynı zamanda cemaatler veya toplumlar
temelinde federalizme de kapalıdır." Daha fazla uzatmak istemem zaten
gayet net bir ilke ama sanırım bunları kimse okumuyor. Bu konuda hukukçuların
sözlerine kulak vermek daha iyi olacaktır. Sadece anayasal metni size aktardım.
Atatürk
milliyetçiliğine bağlı devlet ilkesi
1961 Anayasası'nda milliyetçilik terimi ırkçılık olarak anlaşılabileceği
için anayasaya milli devlet ifadesi ile eklenmiştir. 1982 Anayasası'nda da yine
milliyetçilik ifadesi yanlış yorumlanmasın diye Atatürk milliyetçiliği ifadesi
kullanılmıştır. Şimdi milliyetçilik kavramını bilmek için millet kavramını
bilmek gerekir, millet kavramı da ikiye ayrılır; objektif ve sübjektif millet
anlayışı. Tek tek açıklayıp sizi sıkmak istemem kendiniz bakarsanız daha iyi
anlarsınız. Atatürk ise sübjektif millet anlayışını benimsemiştir. Onun
anlayışını da kısaca şöyle toparlayabilirim; "Zengin bir geçmiş mirasına
sahip olan, gelecekte de beraber yaşama arzusunda samimi olan ve bu gayede tüm
bu geçmiş mirasını koruma arzusunda olarak bir araya gelen insanlara millet
denir."
Aynı zamanda Türk milliyetçiliği ırkçı ve faşist bir söylem
içermemelidir. "Türk milleti dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip
şerefi bir üyesidir." Bu sözden de anlaşılabileceği gibi Türk milleti
saldırgan, yıkıcı değildir.. Son sözlerimi söyleyecek olursam Türk doğulmaz
Türk olunur anlayışına sahip bir olgu anayasamızda yer alıyor. Buna en güzel
örnek anayasanın 66. maddesinin ilk fıkrası; "Türk Devleti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür."
Ama tabii ki bu şu demek değil, her önüne gelene Türk vatandaşlığı verilsin.
Türk vatandaşlığı çok sıradan bir şey değildir. Bu iki şey arasında ince bir
çizgi vardır. Irkçı bir milliyetçilik anlayışı ile anlattıklarım arasındaki bu
çizgi anlaşılmalıdır. Sonuçta Atatürk, Türk milletini basit düzeye
indirmemiştir onu korumuş ve yüceltmiştir. Sanırım anlaşıldı.
Laik Devlet İlkesi
Sanırım günümüz Türkiye'sinde de en çok tartışılan ilke bu. En büyük
örneği çok yakın bir tarihte 28 Şubat 1977'de yaşandı.
Yukarıda da verdiğim
tablo çok açıklayıcı olacaktır tek tek yazmak yerine yukarıdan açıklayarak
ilerleyeceğim. Öncelikle anayasa inanç hürriyetine bir sınır getirmemiştir.
Aksine ibadet hürriyeti anayasanın 14. Maddesi ile sınırlandırılmıştır. Tabii
ki bu sınırlandırma ibadet hürriyetini kötüye kullanmamak için
sınırlandırılmıştır, madde de bunu söyler. Anayasaya göre kimse dini inanç
ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz, kimse bu sebepten dolayı kınanamaz veya
suçlanamaz. Yani bu ilkenin Türkiye'de pek işlediğini düşünmüyorum. Gelelim
ibadet hürriyetine, âyin ve törenler serbestçe yerine getirilebilir ama dediğim
gibi 14. madde ile sınırlandırılmıştır. "Kimse ibadete, dini âyin ve
törenlere katılmaya zorlanamaz" işte bu da aslında bir ibadet
hürriyetidir. Her ne kadar yapmak serbestse yapmamakta o kadar serbesttir. Bu
ilkenin de ne derece uygulandığını size bırakıyorum.
1- Şimdi devletin
bir dininin olmaması laikliğin ilk kuralıdır. Bir devletin neden dini
olmamalıdır sorusu ile başlayabiliriz. Çünkü devlet bir kişi değildir, dinler
kişileri bağlar devletleri değil. Sevabı ya da günahı işleyen kişidir, devlet
gerçek bir kişi değildir bu yüzden devletin dini olamaz. Norveç ve Yunanistan
örneklerini buldum, bu iki devletin Anayasası’nda laiklik yok. Fakat baktığımız
zaman en çok ateistin yaşadığı ülkelerden biri Norveç. Keşke Yunan galip gelseydi,
sözünü şimdi daha iyi anlayabilirsiniz Yunanistan laik bir devlet değil lakin
ne derece dindar bir ülke.
2- Devlet tüm
dinlere tarafsız olmak zorundadır. Yani bir dini bir diğerinden üstün
tutmamalıdır. Çünkü bu haksızlık olur, sonuçta devletin 85 milyon vatandaşının
tamamı tek bir dine inanmıyor. Bir ülkede vatandaşların çoğunun tek bir dine
inanması bunu meşru kılmaz. İlk ve ortaokullardaki din kültürü ve ahlak bilgisi
dersi bu maddeyle çelişmemesi için bu isim veriliyor. Yani eğer din bilgisi
veriliyor olsaydı burada hangi dinin bilgisinin verileceği belli bu da
anayasaya ters olur. “Devlet vatandaşlarına belirli bir dinin eğitim ve
öğretimini sorunlu kılmaz." O halde İmam Hatip okullarının kararını size
bırakıyorum. Tüm bunlar benim değil anayasanın hukuk çerçeveleri. Buna rağmen Türkiye'de sert ve tam bir laiklik
ilkesi uygulanmaz. Anlaşılacağı
üzeri Laiklik din düşmanlığı değil dinin muhafaza edilmesidir
3- Bu ilke
anayasanın 10. Maddesinde yer almakta "Herkes din, mezhep ve benzeri
sebeplerden ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Devlet organları ve
idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak
hareket etmek zorundadırlar."
4- "... Yani
laik devlet gerek dine bağlı devlet, gerek devlete bağlı din sistemlerini
reddeden, din ve devlet işlerini alan olarak birbirinden tamamen ayıran yönetim
sistemidir." Ama Diyanet İşleri Başkanlığı devlete bağlıdır, maaşlarını
idari bir birim olarak devletten alırlar. Aslına bakarsak bu da devlete bağlı
oluyor. Baktığımız zaman Türkiye'de çok sert bir laiklik kurulmamıştır,
yumuşatılmış bir laiklik kullanılmıştır. Böyle olsaydı Diyanet İşleri Bakanlığı
kurulmaz, imamlar yetiştirilip camilere atanmaz, camilerin bakım ve
masraflarını devlet karşılıyor olmazdı bilmem anlayabiliyor musunuz? Çünkü
devlet dini kontrol altına almak istemiştir ve gayet haklı sebepleri mevcuttur.
En iyi ticaret din ticaretidir, bugün bunu görüyoruz işte buna engel olmak için
laiklik bir numaralı ilaçtır.
5- Laik devlette
hukuk kurallarının kaynağı insan iradesidir. Eğer hukuk kurallarının
kurallarına uyma zorunluluğu olsaydı o devlet laik bir devlet olmazdı. 1982
anayasası laik bir hukuk sistemini öngörmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder