Kanal İstanbul buyurun yapın !
6 Kasım 1998 Boğazlar Tüzüğü
Türkiye, 6 Kasım 1998 'de yeni bir boğazlar
tüzüğü yürürlüğe koyarak 1994 Tüzüğünü kaldırdı. Tüm bu 94 Tüzüğü ve çabaları
elbette boşa değildi zira diplomasi sonsuz bir merdivendir. Kimi kararlar
yumuşamış kimileri ise katılaşmıştır. 1998 Tüzüğü “Türk Boğazlan Deniz Trafik
Düzeni Tüzüğü” başlığını taşımaktaydı. Diğer isim Montrö’ye ve uluslararası
hukuka isim bakımından aykırı duruş sergiler nitelikteydi. Bu yüzden tüm
Boğazları kapsayacak bir isim seçilmişti. Bunlar Çanakkale Boğazı, Marmara
Denizi ve İstanbul Boğazıdır. En önemli terimsel değişiklik “transit geçiş”
yerine “uğraksız” kelimesi kullanılmıştır. Ayrıca uğraksız geçiş hakkı
dışındaki gemilere “masum geçiş” ifadesi kullanılmıştır. Başka bir düzenleme
petrol tankerlerinin Boğazlardan daha hızlı ve kolay geçmesini sağlayacak
düzenlemeler oldu. Kılavuz kaptanlık değişime uğramış uğraksız geçiş yapmak
isteyen gemilere “önemle tavsiye” niteliğine geçmiştir. 1998 Tüzüğü öncekine
göre geçişi zorlaştıran şartları çok daha dikkate almıştır. Yine akıntı hızları
konusunda güncellemeler mevcuttur. Yine kuralların tüm gemilere uygulanması
kriteri 1994’de havada kalmıştır, 1998 Tüzüğünde bu düzenlenmiştir. Çünkü UAH’a
göre savaş ve devlet gemilerinin dokunulmazlığı mevcuttur. Savaş gemilerinin
tür ve tonajları konusunda da düzenlemeye gidilmiştir(51.madde). 1994’de
yazılan detaylı, karmaşık, havada ve uygulanabilmesi düşük kurallar, 1998
Tüzüğü ile düzeltilmiş ve uygulamaya konmuştur. Bu son tüzük ile deniz ve Boğaz trafiğinin
kuralları belirlenmiş onlarca yıllık Boğazlar konusu kurucu anlaşmalar,
Tüzükler ve bildiriler ile nihayet son bulmuştu. Ama krizler ve şüpheler her
zaman devam edecekti.
VTS sisteminden biraz bahsetmek iyi olacaktır.
Zira boğazların düzenli ve emniyetli kontrolünü sağlayan çok önemli bir
elektronik sistemdir. Tıpkı bir hava alanı kulesi gibi deniz denetimi yapan bir
sistem. Türkiye’de 5 adet VTS kontrol merkezi vardır. İstanbul, Çanakkale,
İzmir, Mersin ve İzmit. Bu sistemlerin merkezi Ankara’dadır.
Kanal İstanbul ve Montrö
Tartışmaları
Yukarıda da bahsettiğimiz üzere Montrö’nün
yeterliği daima sorgulanmakta. Bu tartışma İstanbul boğazına yapılması planlanan
bir proje üzerine. Osmanlı döneminde de zaman zaman İstanbul’un doğusuna
yapılması planlanan bir kanal fikri mevcut olmuştur, amacı kereste ve lojistik
ulaşımdı. İstanbul’a yapılması planlanan dev projenin nedeni yoğun deniz
trafiği ve kazalardı. Ama bu fikrin temelleri çok eskilere dayanmaktaydı. Bir
kaç defa dergi ve gazetelerde kendine, eski ulaştırma bakanı tarafından yer
bulmuştu. Bu Karadeniz ile Marmara Denizini bir kanalla birbirine bağlama
projesi Bülent Ecevit ile kamuoyuna sunulmuştu. Bilim insanlarının,
danışmanlarının telkinleri ile fikirden vazgeçtiği biliniyor. Ama bu mega proje
fikri çok sevilmişti. Serüveni kolayca noktalanmadı. İstanbul’un batısına dev
bir kanal inşa etme fikri yeniden 2011 yılında AKP iktidarı ile mevcut
olmuştur. Daha sonra 2011 yılında başkan Erdoğan ile tekrar ortaya atıldı. Buna
yüzyılın projesi adını vermişti. Projeden bahsetmek gerekirse. İstanbul’un
kuzeyinden, Terkos gölünün doğusu ve İstanbul Hava limanının ortasından geçerek
başlıyor Sazlıdere’ye bağlanarak Küçükçekmece gölü ile birleşerek ilerliyor
oradan da Marmara Denizine ulaşıyor. Kanalın uzunluğunun 45 km olacağı düşünülmekte.
Kanal İstanbul’un doğusunu bir adaya çevirecek, doğusu ile batısı 8 adet köprü
ile ulaşım sağlanacak. Kanal üzerine bazı entegre tesisler kurulması da
planlanıyor. Karadeniz Konteyner Limanı, Lojistik merkezi, Küçükçekmece Yat
Limanı, Marmara Konteyner Limanı olarak 4 adet merkez. Kanalın iki yakasında
yaklaşık yarım milyonluk yeni bir şehir alanı kurulması planlanıyor. Kanalın
maiyetini iktidar, 75 miyar TL olacağı, 10 bin insanında istihdam olacağı aynı
zamanda 7 yılda biteceğini açıklamış. Projenin detayları bu şekilde. Bu
verilerin doğruluğu ya da yanlışlığı bilinmemekte. Elbette açıklanmayan ama
hayal edilen bir diğer amaç geçen gemiler üzerinden para kazanmak. Zaten
tartışmanın bir diğer konusu da bu.
İktidar bunun Montrö’ye bir zararı olmayacağını ve birçok sorunu çözeceğini, İstanbul’a ileride büyük kazançlar sağlayacağını iddia etse de somut belgeler ile bir öneri sunmamaktadır. Tüm bu muallaklar da yeniden tartışma yaratmakta. Montrö’ye olası etkileri bir hayli fazla. Zira Karadeniz’de kontrol yalnız Rusya’da değil. NATO üyesi Romanya, Bulgaristan ve Batı yanlısı Gürcistan ve Ukrayna Karadeniz’e kıyısı olan böylece Montrö’yle ilişkileri olan ülkeler. Bu iki bağımsız ülkenin NATO’ya üye olmak istemesinin ardından Rusya, Kırım’ı ilhak etti, Gürcistan ise parçalanma girişimi ile karşı karşıya kaldı. Tüm bunlar Rusya’nın Montöre ve Karadeniz üzerinde ne kadar asi olduğunu göstermekte. Ayrıca diğer güç ABD’nin Montrö’ye taraf olmadığını ve işine geldiği gibi davrandığını hatta bundan rahatsızlık duyduğundan yazımızda bahsetmiştik. Bu iki güç daima Sözleşmenin kısıtlarından rahatsızlar. Kanal Projesi’nin Montrö’yü zayıflatacağını hatta ortadan kaldırmak için bir neden olarak görüleceği fikri muhalefet tarafından söylenmekte. Bunu iki dev gücün hareketlerine bakarak da söylemek mümkün. Ve arka planda yatan fikir geçen gemilerden para almak zira bu Montrö’ye aykırı. Çünkü Boğazlarda bir geçiş serbestliği mevcut. Aynı zamanda Türkiye’nin boğazlarda tam ve mutlak bir egemenliği mevcut değil. İsteği kararları tek başına alamaz. Bunları zaten yazımızda belirtmiştik. Artık uluslararası sistemde tek başına karar almak ve onu uygulamak epey zor. İktidar yine de gerekirse Montrö’yü dahi değiştirmeyi kafasına koymuş durumda. Ama hesaplanmayan şey şu, kökten bir sözleşme değişimi Türkiye’nin sistem içerisindeki gücüne bağlı. ABD ve Rusya Montrö’yü her fırsatta yarmak veya kendi lehlerine çevirmek isterken bu güçlere karşı durabilmek epey hatta çok zor. Zira Türkiye’nin sistem içerisindeki gücü belirli bir düzeyde. Montrö’nün hangi şartlar ve nasıl zorluklarla kazanılıp Tüzükler ile güncellendiğini yazmıştık. Bu şartlar altında bırakın Montrö’den daha iyi bir sözleşme, ona denk bir sözleşme bile pek mümkün gözükmüyor. Zira bazı uzmanların da görüşü bu yönde. Elbette bu projeye karşı ve taraftar fikir sahipleri bir masada oturmalı bilimsel, diplomatik hatta ekonomik ve çevresel tüm neden ve sonuçlarını, olurlarını ve olmazlarını tartışmalı ve bir kanaate varmalılar. Bu hareket ile Kanal İstanbul ve Montrö’ye etkileri daha çok somutlaşacaktır. Türkiye’ye sağlayacağı iddia edilen bazı ekonomik yararların ve hukuki hakların yanında, Boğazlardaki geçiş rejiminin geleceğine ilişkin çok ciddi siyasi, hukuki, askeri, jeopolitik ve jeostratejik riskleri de beraberinde getirmektedir. Biz tartışmaların daha çok dış politik etkilerini inceleme çalıştık. Ve ufak bir öneri verdik. Türkiye’nin ekonomik yükün altından nasıl kalkacağı da ayrı bir soru işareti. Tartışma kolay kolay son bulmayacak gibi zira tartışmaktan öteye geçmek, uzlaşmak gibi dertleri yok gibi. Umarız akıllıca ve mantıksal olan yapılır, üç beş günlük siyasi kazanımlara Montrö tercih edilmez.
Bu konuların tamamını sizler için bir özet haline getirdim. Anlaşılması için gayet net cümleler kurduğumu ifade etmeliyim. Bir çok farklı kaynaktan süzdüğüm bilgilerin her şeyi net bir şekilde ortaya koymakta umarım sizler için yararlı olmuştur. Konuya daha iyi hakim olmak ister geçmişin serüvenini de öğrenmek isterseniz Türk boğazları yazım; https://palandoker.blogspot.com/2020/06/sevr-rezilligi-ve-montro-turk-bogazlar.html
Yorumlar
Yorum Gönder